28 Mayıs 2009 Perşembe

96 saat-taken

96 SAAT- TAKEN







Tür : Aksiyon / Gerilim
Gösterim Tarihi : 9 Mayıs 2008
Yönetmen : Pierre Morel
Senaryo : Luc Besson , Robert Mark Kamen
Yapım : 2008, Fransa , 93 dk.


Oyuncular

Liam Neeson (Bryan) , Maggie Grace (Kim) , Famke Janssen (Lenore) , Xander Berkeley (Stuart) , Katie Cassidy (Amanda)

Kızının kaçırılışını, cep telefonu bağlantısında hiçbir şey yapamadan dinleyen bir babanın durumundan daha kötü ne olabilir? Kâbus gibi bu durum, eski bir gizli ajan olan Bryan’ın başına gelir. Genç kadınları satan bir çetenin elinden kızını kurtarmak için önünde çok kısa bir zaman vardır. Ancak Bryan’ın önünde çözülmesi gereken ilk sorun, kendisinin Los Angeles’te, kaçırılan kızının ise Paris’te olmasıdır.



96 SAAT ONLİNE izle
1. bölüm










2. bölüm





26 Mayıs 2009 Salı

Yılmaz erdoğan-Aşk nedir

Aşk Nedir ?



Yılmaz Erdoğan

Başından büyük bir aşk geçmemiş her kadın için, bu bir eksikliktir;
Başından büyük bir aşk geçmiş her erkek için ise, bu bir fazlalıktır.
Erkeğin hayatında belki bir aşka yer vardır. Kadının ise aşkında belki bir hayata...

Erkekler deli gibi aşık olurlar, zamanla akıllanırlar. Kadınlar ise akıllı gibi aşık olurlar, zamanla delirirler. Aşk, kadını ve erkeği farklı etkiler. Aşık olan kadının gözünde başka hiçbir şeyin değeri kalmaz. Aşık olan erkeğin gözünde ise herşey yeniden değerlenir. Çünkü aşık kadın "nasıl olsa bitecek" sezgisi ile hareket eder.. Aşık erkek ise "nasıl olsa sonsuza dek sürecek" yanılgısıyla... Aşık kadınlar bu yüzden hep endişeli ve huzursuzdurlar; Aşık erkekler ise melekler gibi dingin ve aptallar gibi bön. Aşık olmak erkeğe yakışır. Kadına asla. Kadına yakışan sadece aşktır.

Aşksız bir erkek kendini kölesiz bir efendi gibi hisseder, Aşksız bir kadın ise efendisiz bir köle. Kadın ne ister? Ne mi ister? Hepsini ister. Ve aynı anda.

Peki erkekler ne ister? Hem sevgili karıları hem de haremleri olsun isterler. Peki neden korkarlar? Hem karısız hem de haremsiz kalmaktan korkarlar. Kadın erkeğinin kendisine kul köle olmasını ister; olunca da ondan nefret eder. Erkek ise kadının kendisine köle olmasını istemez; olunca da onu sever. Bir erkek kadından bıktığı için onu terk eder; Bir kadın ise erkeğinden sıkıldığı için. Arada çok önemli bir fark var. Bir erkek doyduğu için kadınından bıkar. Bir kadın ise doyamadığı için erkeğinden sıkılır. Kadın terk edildiği ve aldatıldığı zamanlarda, bir de boşanırken hiç tereddüt etmez. Kararlı, şuurlu ve son derece akıllı biçimde bütün strateji ve nokta hücumu taktikleriyle delirir. Delilik, kadınların aklıdır.. Ve sadece bu özellikleri bile, onların erkeklerden daha üstün kabul edilmeleri için yeterli bir sebeptir.
Kadınlar, sezgileriyle her şeyi bilirler. Erkekler ise akıllarıyla hiçbir şeyi bilemezler...
Kadınlar her şeyi görürler. Göremediklerini duyarlar. Duyamadıklarını ise sezerler.

Dişilik yalnız algı kapılarını değil, bütün telepati, sezgi, altıncı his ve üçüncü göz kapılarını açan, Mescaline, Psilosibin kadar güçlü bir iksirdir.Kadınların sezgileri o kadar olağanüstüdür ki, onları erkeklerden çok daha üstün saymamak için hiçbir neden yok. Sezgi de neymiş mi dediniz? Aklın eli, kolu, gözü, kulağı ve burnudur. Aklın dürbünü, pusulası ve radarıdır. Şahini ve tazısıdır. Kapanı, tuzağı ve oltasıdır. Sezgi en kurnaz avcıdır. Sezgi olmasa ne bilim, ne felsefe, ne sanat olurdu. Akıl mı? Akıl sezginin uşağıdır. O kadar.. Sezgileri yerine bilgileri ile hareket eden bilgiç kadınlar kadar itici yaratıklar düşünemem. Akıllıları ve kültürlüleri ise itici değillerdir, ama sıkıcı olurlar çoğu zaman. Kadına en çok yarayan ne akıl, ne bilgi, ne de kültürdür. İnce ve şuh bir zekadır...

yağmur adam-rain man

YAĞMUR ADAM-RAİN MAN




Tür : Komedi / Dram
Yönetmen : Barry Levinson
Senaryo : Barry Morrow , Ronald Bass
Görüntü Yönetmeni : John Seale
Müzik : Hans Zimmer
Yapım : 1988, ABD , 133 dk.


Oyuncular

Dustin Hoffman (Dustin Hoffman) , Tom Cruise (Charles Sanford Babbitt) , Valeria Golino (Susanna) , Jerry Molen (Dr. Bruner) , Jack Murdock (John Mooney) , Michael D. Roberts (Vern) , Ralph Seymour (Lenny)

Los Angeles'ta maddiyate dayalı bir hayat süren fırlama Charlie, yıllardır uzak kaldığı babasının ölümü üzerine 3 milyon dolarlık mirastan yararlanacağını düşünerek hayaller kurar. Oysa kendisine sadece 1949 model bir Buick bırakan babası, servetin tamamını Charlie'nin daha önce varlığından haberdar olmadığı ağabeyi Raymond'a bırakmıştır. Önemli bir ayrıntı ise, Raymond'un bakıma muhtaç, otistik bir dahi olmasıdır!

Maddiyatçı Charlie mirasın en azından bir kısmından vazgeçmek niyetinde değildir. Bunun için Raymond'u kaldığı klinikten kaçırıp ülke çapında bir seyahate çıkarır. Yol boyunca ağabeyinin yaşamı zorlaştıran alışkanlıklarıyla çileden çıksa da otistik adamın matematik ve hafızalama konusundaki insanüstü yeteneği karşısında bol bol hayrete düşer. Nihayetinde Las Vegas'taki kumarhanelerde bu az bulunan kabiliyetten yararlanarak hile yapmaya bile çalışır. Yol boyunca Charlie, sadece Raymond'u değil, geçmişinin bir parçasını ve belki de kendini keşfetme fırsatı da bulacaktır.

Dört adet Oscar heykelciği yönetmen Barry Levinson'a, senarist Ronald Bass'a, başroldeki Dustin Hoffman'a ve elbette Yağmur Adam filminin kendisine layık görülmüştü. On yılın en sevilen filmlerinden biri için sinemaseverler 1988'e dek beklemek zorunda kalmışlardı.


YAĞMUR ADAM ONLİNE izle



1. bölüm








2. bölüm









3. bölüm

24 Mayıs 2009 Pazar

mavi gözlü dev

MAVİ GÖZLÜ DEV




Tür : Dram / Politik
Gösterim Tarihi : 9 Mart 2007
Yönetmen : Biket İlhan
Senaryo : Metin Belgin
Görüntü Yönetmeni : Claudio Bolivar
Müzik : Cem İdiz
Yapım : 2007, Türkiye , 118 dk.

Oyuncular Yetkin Dikinciler (Nazım Hikmet) , Dolunay Soysert (Piraye) , Özge Özberk (Münevver) , Uğur Polat (Tahsin Bey) , Ferit Kaya (Balaban) , Suna Keskin (Celile Hanım) , Rıza Sönmez (Orhan Kemal)



Türkçe'nin sevdalısı Türkiye'nin büyük şairi Nazım Hikmet, 1941'den sonra hapishanede geçirdiği dönemle beyazperdeye konuk oluyor.Komunizm propagandası nedeni ile mahkum edilen Nazım, içeride kulaktan kulağa büyüyen bir ünle efsane haline gelir. Çevresinde şiirinden, ressamlığından feyz alarak genişleyen bir arkadaş grubu oluşur. Fakat Nazım Hikmet'in aklında olan tek şey karısı Piraye'dir. Uzun zamandır haber alamadığı karısını çok merak etmektedir. Savaş yıllarının sefaleti iyice kendisini hissettirirken Nazım için yıkım olacak haber de gelmekte gecikmez. Hakkında verilen 28 yıl hapis cezası onaylanmıştır.Türkiye'nin en büyük şairlerinden biri olan Nazım Hikmet'in hayatı ile ilgili dünyada çekilen ilk film olma özelliği taşıyan Mavi Gözlü Dev, Kayıkçı ve Ayın Karanlık Yüzü filmlerinden tanıdığımız Biket İlhan tarafından yönetildi.













MAVİ GÖZLÜ DEV ONLİNE izle


esaretin bedeli-the shawshank redemption

ESARETİN BEDELİ-THE SHAWSHANK REDEMPTION




Tür : Dram
Yönetmen : Frank Darabont
Senaryo : Frank Darabont , Stephen King (Kitap)
Görüntü Yönetmeni : Roger Deakins
Müzik : Thomas Newman
Yapım : 1994, ABD , 142 dk.
Oyuncular Tim Robbins , Morgan Freeman , Bob Gunton , William Sadler , Clancy Brown , Gil Bellows , Mark Rolston , James Whitmore



Genç ve başarılı bir banker olan Andy Dufresne, karısını ve onun sevgilisini öldürmek suçundan ömür boyu hapse mahkum edilir ve Shawshank hapishanesine gönderilir. İşkence, tecavüz, dayak dahil her türlü kötü koşulun hüküm sürdüğü hapishane koşullarında, Andy'nin hayata bağlı ve her daim iyi bir şeyler bulma çabası içindeki hali, çevresindeki herkesi çok etkileyecektir. Bir süre sonra parmaklıkların arkasında bile özgür bir yaşam olabileceğine bütün mahkumları inandırır.Bu mahkumlardan biri olan Red ve Andy, unutulmaz bir dostluk kurarak hapishaneyi bambaşka bir yer haline getirirler.Stephen King'in korku türü haricindeki ender romanlarından birinin uyarlaması olan film, gösterime çıktığı yılda inanılmaz bir başarı elde etmiş ve gişe rekorları kırmıştı.





ESARETİN BEDELİ-THE SHAWSHANK REDEMPTION ONLİNE izle

23 Mayıs 2009 Cumartesi

kızımı kurtarın-gone baby gone

KIZIMI KURTARIN- GONE BABY GONE


Tür : Dram / Gizem / Suç
Gösterim Tarihi : 1 Şubat 2008
Yönetmen : Ben Affleck
Senaryo : Aaron Stockard , Ben Affleck , Dennis Lehane (Kitap)
Görüntü Yönetmeni : John Toll
Müzik : Harry Gregson-Williams
Yapım : 2007, ABD , 114 dk.
Oyuncular Casey Affleck (Patrick Kenzie) , Michelle Monaghan (Angie Gennaro) , Morgan Freeman (Jack Doyle) , Ed Harris (Detective Remy Bressant) , John Ashton (Nick Poole) , Amy Ryan (Helene McCready) , Amy Madigan (Beatrice McCready)




Oscar'lı oyuncu Ben Affleck’in ilk yönetmenlik sınavı olan bu filmde Boston yeraltı dünyasının en çirkin, en tehlikeli/belalı kesimlerinde kaçırılan küçük bir kız çocuğunu bulmaya çalışan iki dedektifin öyküsü anlatılıyor.Film, “Mystic River”ın da yazarı olan Dennis Lehane’nin romanından uyarlanmış, senaryosunu ise Ben Affleck ile Aaron Stockard birlikte oluşturmuşlar.





KIZIMI KURTARIN-GONE BABY GONE ONLİNE izle

1. bölüm








2. bölüm

suikastçi-war

SUİKASTÇİ- WAR


Tür : Gerilim / Aksiyon
Gösterim Tarihi : 31 Ağustos 2007
Yaş Sınırı : 24 Ağustos 2007, ABD Yönetmen : Philip G. Atwell
Görüntü Yönetmeni : Pierre Morel
Müzik : Brian Tyler
Yapım : 2007, ABD , 103 dk.
Oyuncular Jet Li (Rogue) , Jason Statham (Jack Crawford) , John Lone (Chang) , Steph Song (Lisa) , Devon Aoki (Kira) , Luis Guzman (Benny) , Paul Jarrett (Dedektif Gleason) , Kane Kosugi (Yakuza)
FBI ajanı Jack Crawford, ortağının Asya yeraltı dünyasının en vahşi suikastçilerinden biri tarafından öldürülmesinin intikamını almaya yemin eder. Fakat karşısındaki adam hiç de yabana atılacak biri değildir. Jack'in tüm çabalarına rağmen kötü şöhretli Rogue, izini kaybettirir ve üç yıl boyunca ortadan kaybolur.Üç yıl sonra ise çok daha büyük bir kapışmanın arifesinde yeniden ortaya çıkacaktır. Çin mafya lideri Chang ve Japon Yakuza patronu Shiro arasında kanlı bir savaş başlamak üzere iken tam bu çatışmanın ortasında Rogue'un kaybolan izi yeniden ortaya çıkar. İntikam yeminini üç yıl boyunca canlı tutmuş olan Jack ise bu fırsatı kaçırmayacaktır.Bir adamın en iyi arkadaşının intikamını almak için en fazla nereye kadar gidebileceğini irdeleyen gerilimli bir dövüş filmi Suikastçi. Kamera önündeyse dövüş filmlerinin usta isimlerinden Jet Li ve aksiyon filmlerinin aranan isimlerinden Jason Statham var.







SUİKASTÇİ-WAR ONLİNE izle

akıl oyunları-a beautyfull mind

AKIL OYUNLARI-A BEAUTYFULL MİND





Tür : Romantik / Dram
Gösterim Tarihi : 8 Mart 2002
Yönetmen : Ron Howard
Senaryo : Akiva Goldsman , Sylvia Nasar (Kitap)
Görüntü Yönetmeni : Roger Deakins
Müzik : James Horner
Yapım : 2001, ABD , 134 dk.
Oyuncular Russell Crowe (John Forbes Nash Jr.) , Ed Harris (William Parcher) , Jennifer Connelly (Alicia Nash) , Christopher Plummer (Dr. Rosen) , Paul Bettany (Charles) , Adam Goldberg (Sol)
John Forbes Nash Jr., genç yaşında oyun teorisi üzerine geliştirdiği kuramlarla matematik dünyasının bir numaralı ismi haline gelir. Fakat kısa süre içerisinde bencilliği ve kendine olan aşırı güveni sonucunda oluşan kişisel problemleri ile baş edemez duruma düşer. Dahilik ile delilik arasındaki ince çizgide, delilik tarafına doğru sürüklenir.Uzun süre şizofreni ile mücadele eden matematikçi, yıllar sonra adeta yeniden doğarak Nobel ödülünü almayı başarır. Sylvia Nasar'ın John Nash biyografisi temel alınarak çekilen Akıl Oyunları, en iyi film ve en iyi uyarlama senaryo dalında Oscar sahibi.






AKIL OYUNLARI-A BEAUTYFULL MİND ONLİNE izle

köstebek - the departed

KÖSTEBEK ( THE DEPARTED )



















Tür : Dram / Polisiye / Suç
Gösterim Tarihi : 24 Kasım 2006
Yaş Sınırı : Ağustos 2006 (ABD)
Yönetmen : Martin Scorsese
Senaryo : William Monahan
Görüntü Yönetmeni : Michael Ballhaus
Yapım : 2006, ABD
Oyuncular Leonardo DiCaprio (Billy) , Matt Damon (Colin) , Mark Wahlberg (Queenan) , Jack Nicholson (Costello) , Vera Farmiga (Madeleine) , Anthony Anderson (Dignan) , Ray Winstone , Alec Baldwin






Suç dünyası ile polis teşkilatı arasında oluşan karmaşık bir köstebek ağı... İrlandalı mafya lideri Costello, yıllar önce kendi adamlarını polis akademisine sokarak onların teşkilat içerisinde iyi yerlere gelmelerini sağlamıştır. Polis teşkilatının da bu konuda Costello'dan geri kalır yanı yoktur. Onların da çok güvendikleri bir adamları, Costello'nun en iyi iki adamından biri olmuştur.Fakat her günün tehlike içinde geçtiği bu dünyada, hiçbir sırrın açığa çıkmaması mümkün değildir. Köstebeklerin varlığının hissedilmesi ile her iki taraf için de, müthiş bir ölüm kalım savaşı başlar. Yıllardır farklı kimliklerde yaşamış olmanın verdiği yükün ağırlığına bir de, deşifre olma korkusu eklenince her iki köstebek için de tehlike dolu bir hayatta kalabilme mücadelesi başlar.Infernal Affairs isimli, oldukça beğeni kazanmış, 2002 yapımı Hong Kong filminin yeniden çevrimi olan Köstebek, konusunun yanında zengin oyuncu kadrosuyla da dikkat çekiyor. Son derece başarılı olan ilk filmin kalitesinin yakalanabilmesinde, bu kadronun önemli bir payı olacağını söylemekte yarar var.





KÖSTEBEK - THE DEPARTED ONLİNE izle
1. bölüm









2. bölüm






3. bölüm








4. bölüm








5. bölüm


mesajınız var-you've got mail

MESAJINIZ VAR ( YOU'VE GOT MAIL)





Tür : Romantik / Komedi / Romantik Komedi
Gösterim Tarihi : 29 Ocak 1999
Yönetmen : Nora Ephron
Senaryo : Nora Ephron , Delia Ephron
Görüntü Yönetmeni : John Lindley
Müzik : George Fenton
Yapım : 1998, ABD , 119 dk.
Oyuncular Tom Hanks (Joe Fox) , Meg Ryan (Kathleen Kelly) , Greg Kinnear (Frank Navasky) , Parker Posey (Patricia Eden) , Jean Stapleton (Birdie Conrad) , Steve Zahn (George Pappas) , Heather Burns (Christina Plutzker) , Dave Chappelle (Kevin Jackson) , Dabney Coleman (Nelson Fox)


Joe Fox ve Kathleen Kely New York un Batı Yakasında birbirlerinden bir kaç blok uzakta oturuyorlar. Joe, şehrin en büyük kitapçılarından birini açmak üzeredir. Kely ise sevimli dükkanında çocuk kitapları satmaktadır. İkisi bir chat kanalında tanışınca, ortak noktalarının sadece kitaplar olmadığını anlarlar. Bu ise ikisini birbirlerine yakınlaştıracaktır.Gerçek hayatta acımasız bir rekabet nedeniyle birbirine antipati duyan çift, internet üzerinde özel bir ilişki kurmaya başlarlar. Pek yakında tanışacaklar ve gerçek ortaya çıkacaktır.Meg Ryan ve Tom Hanks'in başrolü paylaştığı sevimli bir romantik komedi. İnternet ilişkilerinin insanlara hazırlayabileceği sürprizleri ortaya koyması açısından da ilgi çekici.




MESAJINIZ VAR ONLİNE izle

1. bölüm








2. bölüm






3. bölüm

22 Mayıs 2009 Cuma

organize işler

ORGANİZE İŞLER




Tür : Komedi / Aksiyon
Gösterim Tarihi : 23 Aralık 2005
Yönetmen : Yılmaz Erdoğan
Senaryo : Yılmaz Erdoğan
Görüntü Yönetmeni : Uğur İçbak
Müzik : Ozan Çolakoğlu
Yapım : 2005, Türkiye
Oyuncular Yılmaz Erdoğan (Asım Noyan) , Tolga Çevik (Süpermen Samet) , Demet Akbağ (Nuran Ocak) , Altan Erkekli (Yusuf Ziya Ocak) , Özgü Namal (Umut Ocak) , Erdal Tosun (Üzeyir Kavak) , Tuncer Salman (Tugay Selimoğlu) , Öner Erkan (Silvio) , Ebru Akel (Nilüfer) , Berfin Erdoğan (Nazlı) , Cem Yılmaz (Müslüm Duralmaz) , Salih Kalyon (Cemil) , Cezmi Baskın (Tabutçuların Şefi) , Berrak Tüzünataç (Ebru) , Başak Köklükaya (Nergis)


Suçluların ve masumların birbirine karıştığı karmaşık işlerin başkenti İstanbul’dayız. Dönen dolapların bu seferki kurbanı süpermen! Ama tıkır tıkır işleyen karanlık planlar karşısında süpermen bile birşey yapamaz.Bir tarafta kaybedenler, diğer tarafta kazanlar... Zorda kalanlara hep bir yardım eden çıkar. Çıkar çıkmasına da işte asıl sorun da o zaman başlar. Çünkü bu oyun içinde herkes kusursuz organize olarak işini çok iyi bilmektedir. Kime güvenmenin doğru olduğu her zaman sis perdesinin arkasındadır.Yılmaz Erdoğan’ın yazıp yönettiği ve de başrolüne geçtiği Organize İşler aykırı hayatları usta oyuncular ile beyazperdeye taşıyor.








ORGANİZE İŞLER ONLİNE izle

1. bölüm









2. bölüm

vizontele tuuba

VİZONTELE TUUBA



Tür : Komedi
Gösterim Tarihi : 23 Ocak 2004
Yönetmen : Yılmaz Erdoğan
Senaryo : Yılmaz Erdoğan
Görüntü Yönetmeni : Uğur İçbak
Yapım : 2003, Türkiye , 111 dk.
Oyuncular Yılmaz Erdoğan (Deli Emin) , Tarık Akan (Güner Sernikli) , Demet Akbağ (Siti) , Altan Erkekli (Nazmi) , Tolga Çevik (Nafiz) , İclal Aydın (Ceyhan) , Cezmi Baskın (Latif) , İdil Fırat (Aysel Sernikli) , Tuba Ünsal (Tuuba Sernikli) , Bülent İnal (Mahmut Duran)
Halen Türk sinemasında tüm zamanların seyirci rekorunu elinde tutan yapımın devam filminde, kasabaya gelen solcu bir öğretmen ile ailesinin kasaba sakinleriyle ilişkisi, 80'lerin politik ortamı içinde anlatılıyor. Yılmaz Erdoğan ilk Vizontele filmi için "Anlatacağım şeylerin önsözüydü. Şimdi giriş bölümünü anlatıyorum" diyor. Ve "daha gelişme ve sonuca çok var" diyerek yeni filmlerin müjdesini veriyor
VİZONTELE TUUBA ONLİNE izle
1. bölüm







2. bölüm







3. bölüm

vizontele

VİZONTELE






Tür : Komedi
Gösterim Tarihi : 2 Şubat 2001
Yönetmen : Yılmaz Erdoğan Ömer Faruk Sorak
Senaryo : Yılmaz Erdoğan
Görüntü Yönetmeni : Ömer Faruk Sorak
Müzik : Kardeş Türküler , Boğaziçi Üniversitesi Gösteri Sanatları Topluluğu
Yapım : 2000, Türkiye , 110 dk.
Oyuncular Demet Akbağ , Yılmaz Erdoğan , Tolga Çevik , Bican Günalan , Cem Yılmaz












Küçük bir kasabanın belediye başkanlığını yapan Nazmi Doğan'ın (Altan Erkekli) ailesi ve eşi Siti (Demet Akbağ) ile olan çelişkileri kasabaya gelen televizyon ile doruk noktasına çıkar.Büyük umutlarla televizyonu çalıştırmak için Deli Emin'den yardım isteyen kasaba halkı, televizyonu çalıştırdıkları zaman hiç te beklemedikleri bir haberle karşılaşırlar.Müziklerini Kardeş Türküleri'in yaptığı film, büyük bütçesi ve teknik anlamda bir çok ilke imza atmasıyla dikkatleri üzerine çekmeyi başardı.


VİZONTELE ONLİNE izle


aşkın dansı

AŞKIN DANSI



Tür : Belgesel / Dram
Gösterim Tarihi : 25 Nisan 2008
Yönetmen : Kürşat Kızbaz
Senaryo : Kürşat Kızbaz
Müzik : Kalan Müzik , Sezen Aksu , Ömer Faruk Tekbilek
Yapım : 2008,
Oyuncular Özcan Deniz (canlandırma) , Burak Sergen (canlandırma) , Turan Özdemir (canlandırma) , Selçuk Yöntem (canlandırma) , Yılmaz Erdoğan (seslendirme) , Müşfik Kenter (seslendirme, canlandırma) , Yıldız Kenter (seslendirme) , Cüneyt Türel (seslendirme) , Mehmet Atay (seslendirme) , Meltem Cumbul (seslendirme) , Sinan Tuzcu (canlandırma)


Yüzyılları aşan evrensel barış, kardeşlik ve aşk düşünceleriyle tüm dünyada geniş kitleler tarafından sevilen ve saygı duyulan, büyük felsefi düşünür, Mevlana Celaleddin-i Rumi filmin ana konusunu oluşturmaktadır.Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin yaşamı ve felsefesi üzerine kurgulanan filmde aşk, ney ve sema üçlemesi yer almaktadır.Tüm dünyada altı farklı ülkede çekilen film, ilk defa UNESCO ve Birleşmiş Milletler Merkezi’nden destek alarak özel izinler ile çekimler yapılarak tamamlandı. Yapım aşamasında ilk defa tüm dünyada farklı coğrafyalardan elliyi aşkın çok önemli tarihçi ve araştırmacılar ile görüşülmüş, canlandırma ve animasyon sahneleriyle 13.yy’ın dokusu ve havası yansıtılmaya çalışılmıştır.

19 Mayıs 2009 Salı

elif şafak - aşk

ELİF ŞAFAK-AŞK

ELİF ŞAFAK-AŞK

ELİF ŞAFAK-AŞK

ELİF ŞAFAK-AŞK

ELİF ŞAFAK-AŞK

ELİF ŞAFAK-AŞK

ELİF ŞAFAK-AŞK

ELİF ŞAFAK-AŞK

ELİF ŞAFAK-AŞK

ELİF ŞAFAK-AŞK

AŞK
Ya ortasındasındır AŞK'ın merkezinde; ya da dışındasındır, hasretinde..
Ella Rubinntain (40) Amerikalı bir ev kadınıdır. Tipik burjuva değerlerinin hâkim olduğu oldukça varlıklı bir ailesi, düzenli ve görünüşte 'sorunsuz' bir evliliği vardır. Üç çocuğunu da büyüttükten sonra bir yayınevinde editör-asistanı olarak iş bulur; görevi A. Z. Zahara adlı tanınmamış bir yazarın tasavvuf felsefesini konu alan tarihi romanını değerlendirmektir.

Ancak hayatının kritik bir döneminde eline aldığı bu kitap, hiç beklemediği bir şekilde Ella'yı derinden sarsacak, dünyevi aşkı keşfetmek adına zorlu ve tehlikeli bir yolculuğa çıkmasına neden olacaktır.

Hayatlarımızın durgun gölünü dalgalandıran taş misali, yüzleşmek zorunda olduğumuz sıkıntılar, acılar… ve aşkın peşinde kat etmek zorunda olduğumuz zorlu yollar, ödediğimiz bedeller…
Aşk… kitap içinde bir kitap, hayatın anlamı peşinde bir aşk macerası…
Aşk… Elif Şafak'tan arayışa, gerçeğe ve keşfetmeye dair bir roman.

forrest gump

FORREST GUMP
FORREST GUMP
FORREST GUMP
FORREST GUMP


Tür : Macera / Dram / Komedi
Yönetmen : Robert Zemeckis
Senaryo : Eric Roth , Winston Groom (Kitap)
Görüntü Yönetmeni : Don Burgess
Müzik : Alan Silvestri Yapım : 1994, ABD , 142 dk.
Oyuncular Tom Hanks (Forrest Gump) , Robin Wright (Jenny) , Gary Sinise (Teğmen Taylor) , Hanna R. Hall (Genç Jenny) , Mykelti Williamson (Bubba) , Sally Field (Annesi)



"Dünyaya Forrest Gump'ın gözleriyle baktıktan sonra bir daha hiç bir şey aynı olmayacak"Öykümüz düşük I.Q. sahibi Forrest Gump'ın yaşamını ve hayatının aşkı olan Jenny ile tanışmasını anlatıyor. Film boyunca, Gump'ın aralarında Elvis Presley, Kennedy, Nixon'ın da olduğu tarihsel kişilerle kaza eseri tanışmasını 50'lerden 70'lerin sonuna kadar gelen bir süre zarfında izliyoruz. Gump tamamen tesadüf olarak Vietnam savaşına ve Amerikan yakın tarihinin önemli olaylarına şahitlik ediyor ve hatta rol alıyor. Ancak bilmeden yaptıklarının ne kadar önemli sonuçları olduğundan da bihaber durumda.



FORREST GUMP ONLİNE izle

1. bölüm






2. bölüm

17 Mayıs 2009 Pazar

ingiliz hasta

İNGİLİZ HASTA ( THR ENLISH PATIENT)


Tür : Romantik / Dram / Savaş
Yönetmen : Anthony Minghella
Senaryo : Anthony Minghella , Michael Ondaatje (Kitap)
Görüntü Yönetmeni : John Seale
Müzik : Gabriel Yared
Yapım : 1996, ABD , 160 dk.
Oyuncular Ralph Fiennes , Juliette Binoche , William Dafoe , Neaveen Andrews , Kristin Scott Thomas , Naveen Andrews , Colin Firth , Julian Wadham , Jürgen Prochnow




Micheal Ondaatje' nin aynı adlı romanından sinemaya uyarlanan film, II. Dünya Savaşı İtalya'sından Kuzey Afrika'nın savaş öncesi çöllerine kadar aşk, benlik ve savaşın öyküsünü anlatıyor. Minghelle, film boyunca aşkın farklı türlerini getiriyor karşımıza; Hana'nın hastasına duyduğu şefkat, Kip ile yaşadığı yoğun aşk, Almasy ile Katherine'in ilişkisi ve Almasy'nin milliyetçi tutkular yüzünden mahvedilen çöle duyduğu sevgi...Tüm bu farklı hikayeleri başarılı senaryo geçişleri ile gerçekleştiren film, yönetmen Anthony Minghelle ile Juliette Binoche'un ilk ortak çalışması. 1996 yılında Oscar Ödülleri'nde de En İyi Film, En İyi Yönetmen ve En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu da dahil pek çok ödül kazanandı.

İNGİLİZ HASTA ONLİNE izle

14 Mayıs 2009 Perşembe

ölüm yarışı ( death race)

ÖLÜM YARIŞI (DEATH RACE)




Tür : Aksiyon / Bilim Kurgu / Gerilim
Gösterim Tarihi : 17 Ekim 2008
Yönetmen : Paul W.S. Anderson
Senaryo : Paul W.S. Anderson Yapım : 2008, ABD
Oyuncular Jason Statham (Jensen Ames) , Joan Allen (Hennessey) , Ian McShane (Coach) , Tyrese Gibson (Machine Gun Joe) , Natalie Martinez (Case) , Max Ryan (Pachenko)




Yakın zamanda, aşırı sanayileşme, yüksek nüfus artışı ve çılgın tüketim alışkanlıkları yüzünden dünyamız bir çöplük haline gelir ve tabi üzerinde zıvanadan çıkmış insan ırkı vardır. Azılı suçlularla dolu bir hapishanenin yöneticileri para kazanmak için bir yol bulmuşlardır; bir çeşit gladyatör oyunu gibi, suçluları ölümüne yarıştırmak ve üzerlerinden para kazanmak. Şiddet arzusu taşıyan ve ölümüne dövüş için yarışan bu mahkumların arasında üç şampiyonluk kazanmış otomobil yarışçısı Jensen Ames, öldürülemez ünvanıyla yöneticilerin hedefi olmuştur. İki seçeneği vardır: ya işlemediği bir cinayet yüzünden hapse atıldığı bu yerde kalacak ya da önüne çıkan her mahkumu öldürerek hayatta kalacaktır.Ames’in yarışırken zorunlu olarak kullanması gereken demirden Frankenstein maskesi hazırlanmıştır...


ÖLÜM YARIŞI ONLİNE izle

TETİKÇİ 2 TR ALTYAZI

TETİKÇİ 2-YÜKSEK VOLTAJ(CRANK HİGH VOLTAJ)









Tür : Aksiyon


Gösterim Tarihi : 8 Mayıs 2009


Yönetmen : Mark Neveldine Brian Taylor


Senaryo : Mark Neveldine , Brian Taylor


Görüntü Yönetmeni : Brandon Trost


Müzik : Mike Patton Yapım : 2009, ABD
Oyuncular Jason Statham (Chev Chelios) , Amy Smart (Eve) , David Carradine (Poon Dong) , Clifton Collins Jr. (El Huro) , Ling Bai (Ria) , Corey Haim (Randy)















Kendini tutsak tutanlardan tehlikeli bir şekilde kaçan Chev, tekrar bir kovalamacanın içindedir. Bu kez karizmatik Meksika çete lideri El Huron’dan, ve Çin Suç Örgütü’nün başı olan 100 yaşındaki Poon Dong’dan kaçmaktadır ve kalbini çalanlardan intikamını alma peşindedir. Hayatta kalmak için her şeyin yapılabildiği Los Angeles şehrinde tekrar heyecan dolu bir macera başlar.2006 yılının hit aksiyon filmi Crank'te, suikastçı Chev Chelios damarlarında akan ölümcül zehirle mücadele etmek için 24 saatini dövüşerek, öldürerek ve adrenalin düzeyini üst seviyede tutarak geçirmişti. Yine aynısını yapıyor!








TETİKÇİ YÜKSEK VOLTAJ ONLİNE izle



1.bölüm






2. bölüm





3. bölüm





4. bölüm




5. bölüm





6. bölüm




7. bölüm

tetikçi(crank)

TETİKÇİ ( CRANK)


Tür : Dram / Aksiyon
Gösterim Tarihi : 1 Eylül 2006
Yönetmen : Mark Neveldine Brian Taylor
Senaryo : Mark Neveldine , Brian Taylor
Görüntü Yönetmeni : Adam Biddle
Müzik : Paul Haslinger Yapım : 2006, ABD
Oyuncular Jason Statham (Chev) , Efren Ramirez (Kaylo) , Amy Smart (Eve) , Dwight Yoakam (Doc Miles) , Glenn Howerton (Dr. Ankleson) , Nina Kaze (Cleopatra) , Reno Wilson (Orlando)

Tetikçi Chev Chelios, kız arkadaşı Eve ile birlikte yeni bir hayata başlamaya ve artık adam öldürmeyi bırakmaya karar verir. Bu kararı aldıkları gecenin sabahında, Chev'i çok kötü bir süpriz beklemektedir. Vücuduna, gece uykusunda zehir enjekte edilmiştir ve hayatta kalabilmesinin tek yolu ise bir an evvel panzehiri bulmaktır. Ama bir yandan da, zehrin kalbini durdurma sürecini uzatmasını sağlayabilmek için adrenalin düzeyini sürekli yukarıda tutmak zorundadır. Chelios, son nefesini vermeden kendisine bunu yapan kişileri bulup intikam almak için sokaklara dökülürken bir yandan da, karşısına çıkan insanlara zarar vermekten çekinmez. Hem panzehiri hem düşmanlarını bulmak, hem de adrenalin seviyesini düşürmemek için sürekli gerilim halinde olmak zorundadır. Brian Taylor, yönetmenlik koltuğunu bir başka genç yönetmen Mark Neveldine ile paylaşıyor. İki genç yönetmenin bu ortak çalışmasında, insanın hayatta kalabilmek uğruna yapabileceklerinin sınırı tartışılıyor.






TETİKÇİ(CRANK) ONLİNE izle

tetikçi (shooter)

TETİKÇİ (SHOOTER)


Tür : Gerilim / Dram / Aksiyon
Gösterim Tarihi : 11 Mayıs 2007
Yönetmen : Antoine Fuqua
Senaryo : Jonathan Lemkin , Stephen Hunter (Kitap)
Görüntü Yönetmeni : Peter Menzies Jr.
Müzik : Mark Mancina
Yapım : 2007, ABD , 124 dk.
Oyuncular Mark Wahlberg (Bob Lee Swagger) , Michael Pena (Nick Memphis) , Danny Glover (Isaac Johnson) , Kate Mara (Sarah Fenn) , Elias Koteas (Jack Payne) , Rhona Mitra (Alourdes Galindo) , Jonathan Walker (Louis Dobbler) , Justin Louis (Howard Purnell) , Tate Donovan (Russ Turner)


Mark Wahlberg eski bir keskin nişancıdır. Bu işleri uzun zaman önce bırakmış olmasına rağmen son bir görev için yeniden geri dönmesi istenir. Fakat kısa zaman içinde aslında bu görevin altında yatan büyük gerçeği farkına varacaktır. Aslında yapılmak istenen Amerikan Başkanı'na bir suikast düzenlemektir.Artık Mark'ın işi ilk zamankinden çok daha zordur. Çünkü bir yandan bu büyük komplonun altında yatan gerçekleri ortaya çıkarmaya çalışacak, bir yandan da Başkan'ı bu korkunç gidişattan korumaya çalışacaktır.Stephen Hunter imzalı Point of Impact kitabından uyarlanan film, Antoine Fuqua imzası taşıyor.




TETİKÇİ SHOOTER ONLİNE izle


Yılmaz Odabaşı-FERİDE

FERİDE

sunu:
'istasyonda konuşan iki dilsizdi onlar
ayrılığı söyleyen kara gürütülerde
şaşkındır buralarda ayrı düşmüş aşklar
kış'ın ve silahların beyaz serinliğinde

_l. Aragon

k(adın):feride
uyruğu:dünya;
dinin yok,dilin var
ve sonrasını ben bilirim

aynı yağmurlardan kaçarken bir saçağa düştük önce;
sonra gece;avluda bir kırık dal dursa üşür feride
tarihini düşünmedim,düşünmedim,ama tenimiz tanışır
ama tenimiz tanışır önce
ve terimiz...
o benim avradım olur gecelerce,günlerce;
sonrasını...sonrasını ben bilirim...

geceye yağmur inerdi işte böyle sicim gibi,ipince
giderek soğuyan dünyamıza kanat vururken kuşlar
ve hüzünle şaşırırken yolunu yitik yıldızlar,
feride,bir destan gibi yürüdü ömrünü
akmaya yaraşırken sular...

sonra sular sulara,günler günlere vururdu ve hayat onu da,
beni de hem ne kötü vururdu;hayvan gibi vururdu hayat,
küfür gibi,namlu gibi vururdu...sonra feride geceler boyu
uyurdu.ileride unutulmuş bir Allah kendini doyururdu
ve susunca feride,yeryüzü boğulurdu...
yeryüzü yüreğimdi biraz da ,kurudu... kurudu...

ben onu dilsiz ve dipsiz biçimlerden çaldım kimselere
kimselere bırakmam

öpüşlere sararım,gidişlere sorarım
kimselere...kimselere bırakmam!
feride başak kokar,esmer başak
gözlerini hep s(aklar) utanırken
sonrasını...
sonrasını ben bilirim.
günler turşu kıvamındaydı;şarkı söyler ,rüzgar giyerdik akşamları.masamızda hep
ucu karanfil dururdu;yaralarımızı sarardık,sorardık ihtilal dönüşleri,infazlara
sayardık...

kadınlar ve erkekler kendi aybaşlarındaydı:gelinler su başlarında,
şoförler direksiyon,gerillalar silah başındaydı.bitmezdi tükürdüğüm savaşlarda 'a
poletleri büyük beyni küçük generallerin!orospular sızardı gecenin yırtmacından
yırtmaçların tenine küfür dolardı
ve küfür yazardı gazeteler
geceler küfür kokardı/ alkol ve sperm
günlerin yaslı yüzünde kirli kan
ve peçeteler...

peçetelerde günler turşu kıvamındaydı
faşizm kıvamında işkenceler
bir uzun yol şoförü yolları
yolları Feride’yi andığım gibi anardı
geceye devriyeler dolardı

ne o
kimliksiz miydik?
feride hınca hınç grevdedir tek tip insan pazarlarında;
dağlara atarım,bulutlara katarım onu kimselere
kimselere bırakmam!

kül gecelerinden çalarken onu ateşlerin içinden
bastım bağrıma üzüm suyu damıtır gibi
sarar gibi ağrısını ışık kanatlı bir güvercinin

dirildim,dirilttim onu kimselere bırakmam
kimselere!

sonra tenini tutkuladım avuçlarımda
mühürledim dudaklarını ateş kızıllığında
kattım onu yasak şarkılarıma,kitaplarıma
Feride’yi şiir saydım biraz da...
nisan'ın kızıdır feride;bundandır nisan güneşi sinmiştir tenine ve kokusu
otların,kırlangıçların...
dağları uyutur koynunda kavgalara gidince;sonra aşk olur,
kadın olur bana gelince...ki aşkın saati,gömleği,takvimi yoktur;uçarı bir rüzgar
gibidir ansızın ne yana
dönse yüzümü ufka çeviririm.
sonrasını...sonrasını ben bilirim...

feride tütünü türküye banarda içer
yüreğinde bir tufan negatifleri
ölümden gelmiş,kollarıma yakışmış
bırakamam kimselere
k i m s e l e r e !

feride şiir huyludur,gül kokuludur
gül kokuludur gözleri ile gözlerime dokunur

dokunur

vaay!
o aşklar ki hayatın teninde sonrasız bir oyundu
dağıtınca bir yangının alanında süngüler
birileri anlatmaya koyuldu

'(...)bu gün kimse konuşmuyor(eski söylediklerini yinelemeyenlerden başka),çünkü
dünyayı sürükleyen kör ve sağır güçler,öğütleri,haber vermeleri,yalvarıp
yakarmaları dinleyeceğe benzemiyor.şu son yıllarda gördüğüm bizde bir şey kırdı.bu
şey,insanın güvenidir;o güven ki,insanlığın dilini konuştuk mu bir başkasından
insanca karşılık göreceğimize inandırır bizi(...)insanlar arasında sürüp giden uzun
diyalog bitti'...
-A.camus-

(herkesin bir feridesi vardır bilmez miyim
herkesin bir ayakkabısı gibi birde şarkısı
herkesin bir kimsesi vardır bilmez miyim
bir de kimsesizliği..)

gözlerimle gözlerime dokunuyorsun
bir bilsen o an gözlerim oluyorsun
kaçalım,beni gören sen sanacak

görüyor musun dağlara dokunuyor insanlar
giderek dağlaşıyorlar
görüyor musun adınla başlıyor her şey
karın eriyişi,yağmurun dirilişi
özlemenin ilk harfi,gücün hecelenişi

adınla!
adınla her şey :şarabın dökülüşü,sesimin eskimeyişi...
ben ise sana abanıyorum
büsbütün aşk kesiyorum...

yenile, yenile bana abanıyorsun sende
ateş kesiyor dudakların
saçların iri bir tutmak oluyor bu yangın yerlerinde

ben nereye gitsem biraz senden gelirim
ardımdan kuşlar ve uykular gelir...

feride
ey yaar!

gelip bana çıkıyor bu kent
ben kentlere çıkıyorum
kentler kent olmadı feride
bir türkü tutturup açabilmeliyim anlımı
gecelerinde

güne koşarken çocuklar güne erkenden
ya deniz yada dağ kokmalı yolları

çocuklar çocuk olmalı
aç bakmalı sevgiye
çocuklar bazen bir ülkedir
gözleri gök(yüzünde)

ter ve güneş kokarken işçiler evlerinde
herkes gibi olmalı,adı gibi
yoksa sonumuz olur feride
utanır rüzgarlar hak edilmiş iklimlere

çarşılarda kalabalık yürüyor
sanki top yekün bir ülke toprağın şiddetinde
ansızın o kalabalık soluyor faili meçhul'lerde

(bu kalabalık ölmese
aşk,
önce!)

çarşılarda kalabalık yürüyor
her yanım kalabalık ve kabarık
duramıyorum böyle
çarşılara abanıyorum bende

-gülüşleri,konuşmaları,oturuşları nerde?
hani çocuklar mavi esintilerde?
bu kanlar da ne?

bir bilsen o an gömleğimi parçalıyorum günün orta yerinde
çatırdayarak kopuyor düğmelerim
suçlular nerde?

bıyıklarımı kemiriyorum,bitiyor
çekip koparıyorum saçlarımı
bir bilsen ter damlıyor yüreğimden yerlere
bileklerim kesilmiş,damarlarım dökülmüş caddelere

çarşılara abanıyorum işte
çarşılar yalnız,çarşılar yalan
çarşılar bana abanmıyor feride...

keder bile yıkar bendini
yağmur iner,gök boşaltır içini
büyür
mü benim yüzyılım
b e n i m y ü z y ı l ı m h a n i ?

çoğaldım ve bir soruyla dolaştım sokakları
bir soruyla açıp her sabah penceremi
benim yüzyılım hani?
benim yüzyılım hani?

sonra susamışlık oldum gitgide
ağlamışlık,kanamışlık birdenbire
artık bütün sularda bir susuzluğum
yankısı yok sesimin caddelerde
'bir yudum diyorum sonra bir yudum,
halkım!'
çarşılara abanıyorum işte
çarşılar yalnız,çarşılar yalan
çarşılar bana abanmıyor feride...

artık böyle başlar gün:gün tomurcuk patlar,bir dal kırılır
apansız.birileri düşer yağmurlara...yağmurlar zamansız...
belki ağzının kıyısı kansız
yarım kalır türküsü;
dağılır ,yiter sesi
anlatılır rüzgarlara öyküsü...

daha önümde ardımda korkunun kokusu
dağlarda kırılan alevin yalnızlığın
vahşetin böğründe zulmün tortusu!

sonra güne koştum ,güne coştum kucağımda dünyaların
türküsü;çıkıp kentin en geniş meydanına boğazımı
gömleğim gibi yırtıyorum:
susmayın!bir şey bilmiyorsanız küfredin,düpedüz
küfredin işte!

bir şey anlamıyorlar bile;o an gökyüzünde dingin bir
bulut,duvarları aşabilen rüzgarlar çarpıyor yüzüme...
(bakıyorum da kanım pıhtılaşıyor
üstüm başım kir karanlık vay balam!)

kapıyı yağmur diye çaldılar oysa

açtık:
k a s ı r g a!

kasırga
kasılıyor
kalarında ülkemin

(bu hep böyle sürmese
aşk,önce!)

sonra bir bilsen teni kan içinde hayatın
eti kan Yılmaz’ın,sesi kan
bir kahve önünde duruyorum
insanlar öylece oturmuş kendilerini turşuluyorlar
tuzsuz...

-dikkat dikkat!
ülkem dolaylarında yatmakta olan insanlar için
.... guruplarında kan
aranmıyor!

yitirdik infazda günlerimizi
can aranıyor!can aranıyor!

birden ön masadan üç adam kalkıyor,'kes ulen diyorlar:'-ne canı?can burada
işte!oturmuş pişti oynuyor çayına kahvede!'

utanıyor,çok utanıyorum
benim yüzyılım hani?
ülkem nerede?
arkadaşlar,su su yok mu be !

d(erken)
'kimliğiniz lütfen...'

yerlerde pıhtılaşmış kanların üzerinden
bir uğultu ummanında seslerin üzerinden
çarşılar yalnız kentlerin üzerinden
sessiz...sensiz gidiyoruz feride...

EY KASIRGALARDA OKYANUSLAR ÇİĞİNEYEN GEMİ
AYRILIKSA:VUR SİNEME ÖLDÜR BENİ!'

'...yapılmamış,unutulmuş itirazlar mı vardı?kuşkusuz vardı böyle itirazlar(...)
nerdeydi şimdiye kadar görmediği o yargıç?nerdeydi o yüksek mahkeme?
konuşacaklarım var el kaldırıyorum...'
-f.kafka-

(poliste)
portatif bir hayat
katlanabilir!

belli ki tenimin rengini yitireceğim
ve hayat yitirecek rengini yüzümün sustuğu yerde
korkarak yürürken caddelerde
benim yüzyılım hani?
ülkem nerede?

feride
şimdi yanaş kıyılarıma bir vapur gibi
çarpıp durayım güvertede gözlerine

(beni böyle bir eller
beni yollar,beni yeller
kelepçeler,hücreler beni
alıp gitmeye
inan ki feride inan
aşk,
önce!)
(gözümü bağlıyorlar;korkma sevgilim!gözümü,
gönlümü değil...)

kanlı karanlık odalarda
beni morartıyor,azaltıyor ve azdırıyorlar
böyle her seferinde,çıkınca,fırında ekmek gibi kabarıyorum
sonra bir çoğalıyor, bir çoğalıyor, bir çoğalıyorum

(bir güzel renk değiştiriyorum;korkma!yürek değil,renk değiştiriyorum sadece..)
ben can,camiler e(zan) derdinde!
kollarım gidiyor önce,ayaklarım ellerim
saçlarım gitmişti zaten,bileklerim gitmişti

biliyor musun bir sen kalıyorsun içimde
yüreğimin alazında biz bize
ağlaşıyoruz sessizce...

(sonra gözlerim açılıyor;korkma!dilim değil,gözlerim sadece...)

(mahkemede)
yurdum,
seni
'devlet
topraklarının
bir
kısmını
veya
tamamını
ayırmaya
yönelik'
ve
gizli'
s e v i y o r u m
dediler
(hapishanede)
buraya gelme feride
bir hançer gibi saplama
savuran gözlerimi yüreğime

yine o öksüz koridor ,yaslı ve yaşlı koğuş
küf ve sidik kokuları yine
ben voleybol oynuyorum bahçede
birikmiş volta borcumu
taksitle,her gelişte ödüyorum

aldırma,bir kedere sevk olunmuş suretim
kadınım,
kardelenim
gülenim!
(bir de sen...sen feride olmasan
bana böyle delice göz kırpan yeryüzüne kanmasam
kanmasam mahvolurum kız,mahvolurum!)

ekmeksiz kal da demiştim
içeride
kavgasız ,kadınsız,çaresiz kalma
bunları yazmadılar hayat bilgisi kitaplarında!

olmasam da hey feride tüten geceler
feride,yine tütünü türkiye banar da içer
yüreğimde bir tufanın negatifleri

yazmadılar!

oysaki ben aşka inanıyorum
hep ölüm bu(yurdunuz)
yazıyorum:
ey devlet,
ey tanrı artık o(kulun) yok senin!

ben uçurumlar önünde kendimi kemiren kerem
artık beni kemiren türküler dinlemem

dinlemem
ki rüzgardım
usluca kedere kaldım
yürüdüm,göçebeydim;
yürüdüm,kurşunlandım!
sonra mart kaldım,eylül kaldım ey susmanın çorak iklimi!
yüzüme uzun sürmüş soruşturmalar yorgunluğu
çarmıhlara gerildim,ölümlere tek kaldım...
bu
tufan
ne yana
yana
yana
susmayı dilince
büyümeyi bilincine devşiren çocuk!

(dışarıda)
çıktım
da uyku sızarken gecenin şarkısından
nerede yaralı kuşları yorgun yüzümün
kendi köpüğünü eriten bir denizde?
bileylenen her bıçak kınında çirkin
kınından çık yüreğim, geç mi kaldın geç mi kaldın?

çıktım kanlı karanlık odalardan
elbet çıkarım,çıkacağım!
şimdi dağları aralasan bu akşam üstleri ben çıkarım
kuşları kovalasan,yürüsen yollara göçebe yanım
geceleri kanatsan alnımda yağmur,saçlarım kar türküsü çıkarım!

( ben bu çiçeği bölsem,koklasam sen çıkar mısın?)
bu nasıl yalan yollar ki böyle yürüdüğüm
saçlarımın kokusu sinmiş bu kente
bu gece saçlarından geçiyorum yüreğim ter içinde
sussam yokluğun kan tükürür beynime
geceler büyürse tutsağım sabahlar doldurur yüreğime

çıktım
da kentler kent değildi yine
belki bu yüzden tüketmiş soluğunu şarkılar
kuşlarda gitmiş,keder büyümüş
ama hiç boğulmamış içimizde kıyılar...
(kıyılara varsan ben çıkarım
halkımı tanısan yurtsuz çıkarım!)

kal kendinin anası ol doğur kendini
sonra gel beni doyur büyümeden açlığım

sesim mi
o da büyür sen kaygılanma

gel
bata
çıka
çıkalım
düşe
kalka,
gide dura,güle
ağlaya...

(bana kalsa bir namlunun ucundan rengimi,sesimi alır çıkarım
ben bu şiiri okusam sen çıkar mısın?)
sonra zıbarıp kalmak için yer ayırttım bir palas palas'ta;
oturup fotoğraflarına baktım,yazı makinemin içinde
külleri temizledim.sokağa çıktım,yasak yürüdüm;
üzerime
adını almayı unutmadım...
yollara dokunmadım,kedilere ,camlara dokunmadım;
yıldızlara...
yıldızlara hiç dokunmadım,dokunsam düşecektin...

sonra geceye şiirler okudum,bitti
bitmedin!
bilsen ne çıkar;hem nasıl bileceksin?

(sen bir şeyler bilsen bildiğinden ben çıkarım
çocukluğuma dokunsan öksüz çıkarım...)

şimdi sokaklardayım
sokaklarda...içimim sokaklarına adın yürüdü
adın satırbaşlarında ayrılıkların
oysa ben bu geceyi bilmiyorum, yolları bilmiyorum
unutmayı hiç;

şimdi sokaklar bile esniyor uyumayı bilmiyorum...
yanmamış bir gaz sobasının yerlere dökülmüş artıkları
soluğumu kesiyor. soba boruları kırık camlardan dışa-
riya uzuyor; dışarıda kar, dışarıda rüzgar esiyor; uyku-
suzluğa uyuyorum... dört battaniye aldım üstüme, üşü-
yorum feride; kalkıp şiir yazacağım, ama hep şiir mi
yazılırmış kuşatılmış gökyüzüne?

ben seni. seni diyorum;
nasıl gelirim hangi sokaklar çıkar sokak desene?
yine o gitmelere gitmeden
seni yorumluyor, sana yoruluyorum işte
başka nereye giderim söylesene?

sonra bir bakıyoruz biz kokmuşuz biz bize
taşıdık, taşındık bitti
öpüp durma üç numara tıraşlı kafamı öyle
feride, kız, geldim işte
ağlama, şişmanlarım yine
yine sevişiriz sur dibinde bahar gelince

feride, bu sen misin, nasılsın söylesene?
ellerin...ellerin nerede?
bak, ıssız bir ada gibiyim beni çevrele
beni sar, beni sor, beni ağlat bu gece

üşüyorum bana bir palto bul feride
ya da aç göğsünü ısınıp kalayım öyle
geceler çarpıp düşsün dalgın güzelliğine

gözlerini sil ve bu sevda kadar koyu bir çay tutuştur ellerime
yok, gitme!
gitme, sen gidince sevmek yüreğimde düğümleniyor
özlemeyi yutkunuyorum
sonra pencerene ürkek kuşlar konuyor
şu gök var ya şu gök, birden üstüme çöküyor
yok, gitme
gitme aç göğsünü ısınıp kalayım öyle

diyorum ki bir koluma seni
çıkınca
diğerine ülkemi
gör ki payıma çığlıklar düşmüş ve kül geceleri
benim yüzyılım hani?
çarşılar çarşı mı şimdi?

belki insanlar tenine gül sunmaz diye
kir görmez diye
hasrettir böyle kanla ıslak
ve kire karılmış böğrünün asıl rengine
darda
daralır bir yerlerde...

bana bir ülke getir feride
üstünde masmavi bir gök olsun

saçlarını çöz
sağrılarını ıslak taylar gibiyim
ve tenin senin
doludizgin bir ülke

gözlerimin ortasında
gözlerimin ortası
tenini hatırlat tenime
bana aç vücudunun deltalarını
kadın kokunu ver
sulamak için rahminin kıraç topraklarını

şimdi aşk,
önce!

(bu sensin
ve sensin
bu terin ve tenin ıslaklığı
kal öyle
ısıt gözlerimi gülüşlerinle...)

birazdan kapılar kırılacak belki de
birazdan kapkara bir örtü olabilir gözlerimizde
biz diz kırarken sinesinde sancının
yolunur papatya, deşilir ten ve yara da
çünkü ölmek günleri biraz da
gülmek günleri (de), inadına
gün gülümsemeleri ardında

gün gülümsemeleri ardında
dağlandıkça
dağlaşmak
ve dağları sevmeye yaraşmak
yaraşmaya
yanaşmak günleri...

sen de yanaş kıyılarıma bir vapur gibi
çarpıp durmayım güvertelerde gözlerine...

her gün bir avuç öldüğüm bu cehennemde
el verdiğim kentler vurulacak, vurulacağım
bu yangı kabardıkça çok yanacağım!

farkında mısın infazlara ayarlı saatler yine
bu kabartma geceleri susmak böyle...

caddeye bir taşıt huzmesi düştü görüyor musun
bak bakalım beni mi arıyorlar
ya ad ne geziyorlar gecede yarasa gibi?

bakarken görünmesin göğüslerin pencereden
yollar bir çift gül görmeye alışık değil...

tan atacak birazdan geceyi yırtarak yine
saçların da dağınık, her yanın ter içinde

feride,
sen bu kadar akıllının içinde nasıl
nasıl delisin böyle?

sevdan kıl beni, kaybetme ellerimi
tutmazsam
dağlara çığ düşerken, o çınarlar susarken
tutmazsam kırılır elim
tutmak kirlenir...

ben yolculuğum
sen bildiğim yol gibi
toplayıp ıssızlığa kirlenen eylülleri
geç hiç eskitmeden sevgileri
bazen de çalarak kendime bedenimi
gitmesen,
geçmesem yollar kirlenir...

benden kalan incelikler var sende
ateşimin örsüsün, sana akar ırmaklarım
akar
ve biterim

bitmesek taşarız
bitmek kirlenir...

topla denklerini ürkmeden
külü dök, ateşi yüklen
kentlerde yazısı silik duvarlarsa, bulvarlarsa geçilen
sen, sen ol apansız gelen gece bitmeden
gelmesen söz kirlenir

kime ait ise kucağın
açık tut
ve diri
tutmasan insanlığın kirlenir...

bak sevda bu, tut söz
hem kim var ki böyle sevecek seni?

öpmesem dudakların,
yazmasam şiir
sevişmesem kadınlığın kirlenir...

ve bir gün değil, her gün her şey kirlenir
çalarak bir şeylerin hayattan ve insandan
yeni baştan
yeni baştan

kirlenmeyen tek şey ise
kirdir...

rüzgar
ve kar
kar... yurdumda
bir dal daha kırılıyor rüzgarda
kimseler bilmiyor
o dalı yeşertebilir miyiz feride
baharda?

iki gözüm, kar yağıyor dışarıda
elimden terliyor ellerin
kar yağıyor yoksul gecelerine ülkemin
pencerelerine perdesizliğin

kara kan karışıyor!

kara bin damla kan düşürüyoruz
çoktandır ayaz günleri ülkemin

karda
kar değil,
kan mevsimi

bırak, serseri yağmurlar, darbeci generaller, vizite
kağıtları ve gündelik telaşlar bir an bir yerlerde kalsınlar!
gecenin yüzüne karşı konuşan cinayetlerde ölümdü,
kederdi, hasretti gördüm!
tüyleri dökülen bir kuşun yüreği kadar sıcak
ve bir kez ağzımızdan çıkmış bir küfürdü hayat!
şimdi göç yollarında mısın?
yurdunu mu yitirdin?
örselenmenin yurdu
yok! aşkın yurdu
yok! özlemenin
yok!

daha gece bir keder salkımıyla geliyor; bir salkım da
bizden! yollara çıkmanın yurdu
yok! yürümenin
yok!

şimdi hasret iri gözlü bir çocuktur çırılçıplak kıyılarında
her uçurumun! göç yollarında yurdum yağmadır,kabarık
ve kangren! ömürlerin ömrü
yok! efkarın takvimi
yok!
(yok! yağma, kabarık ve kangren...)

şimdi bir namlu gibi gözlerin
dışarıda kar dinmiş
çamlar gelin...

bak, bir izbe oda düşmüş payımıza
ısrarda çoğalıp, inadına
ışıkları söndürelim
susmasın elim
tenimi tanı
kokumu
ve terimi
bu çığlık bir bıçak olup yırtacaksa geceyi
al, göm göğsüne dağlanmış
suretimi
al da susalım biraz

hep aynı göğe büyürken ellerimiz

bana bir ölüm tarif et feride
yakma cıgaranı
çek şu kibriti de
olur ya
dinamit gibiyim bu gece...

aldırma! bir kerede sevk olunmuş suretim
kadınım
kardelenim
gülenim...

daha yenile yenileme bana abanıyorsun sen de
ateş kesiyor dudakların
saçların iri bir tutunmak oluyor yangın yerlerinde
bırak! çarşılar bana abanmasa da
çarşılara abanacağım yine
yoksa yaşamayı oynamıyorum işte
yoksa bu şiir burada biter feride

çarşıları yalnız, kentleri öksüz
şiirleri yarım bırakmayalım!

kentler kent değilse
parçalanırım yine
gömleğimi boşuna ütüleme
benceğiz, damarlarım dökülsün caddelere
ter damlasın yüreğimden yerlere
çarşılar bana abanmasa da
bırak! ben çarşılara abanacağım yine...

şimdi sınasam
mı gücünü göğe sokulan ellerimin?
sıkıyönetim ''dört ay daha'' olağanlaştı
karanlık koyulaşıyor üstünde çok öldüğüm günlerin

sonra kirli bir duman çöküyor kente
serçelerde sonbahar mahmurluğu...

şimdi porno ve arabesk geceleri bu kentin
ve ölesiye yalnızlığım;
candan geçip Feride’den geçilmez geceleri bu kentin

(bir de sen... sen feride olmasan
bana böyle delice göz kırpan yeryüzüne kanmasam
kanmasam mahvolurum kız, mahvolurum!)

sana bir bıçak vereyim rüyalarımı dağıt
bir rüzgar vereyim külümü
bir sevda vereyim kuraklığımı dağıt

biz o yıllar rezil gecelerde üşüdük
hey gidi kirli günler ne çok üşüdük
sıcaklığımı al şimdi bu üşümeleri dağıt

bak, bu kentler yeter bize
sevişmek için de, çıldırmak için de!

kalabalık ol gel yalnızlığımı
gövdemi vereyim gel dağıt açlığımı...

d(erken) yıllar geçer
o herhangi bir gün de akşam olur
akşam olur sen bana bir bardak çay getirirsin
ensenden öperim, o saat bardakta şeker gibi erirsin
sen bir yaz güneşisin bakınca gözlerin bir sevinir bir sevinirsin

yüreğimden ansızın okul çocuklarının trampetleri geçer
tramvaylar, havai fişekler geçer
benim yüreğimde ise hep uzak ki yollar
içinden uzun yol otobüsleri, sessiz ırmaklar geçer
benim ırmaklarım
ırmaklarım benim senin gözlerinden geçer

(biz on ikiden vurulmuş eylüllerde üşüdük
hey gidi kirli günler ne çok üşüdük!)

şimdi ''kaç'' diyorsun da
başka sokağım yok ki
yağmurum yok ki benim!

sokaklar mühürlüdür burada
kalbinde kör bir baykuş telaşı saklar
benim yüreğimde ise hep bir tabur konaklar

kalsam da bu kent beni yaralar
sabahlarıda kederli çocuk gözleri
göğsünde sahte lambalar

sonra bir yağmur
ipince
bir yağmur daha başlar
ölümün taht kurduğu varoşlarda nasıl da kirlenir aşklar...

yorgun bir baş ayrılacak gövdesinden
ve bir kaçak gibi gideceğim bu kentten

dışarıda simsiyah bir geceye çarpan hırçın rüzgarlar
olsun;
siz başka ölümlerde arayın beni
gidiyorum, yollar kollasın kederimi
gidiyorum
bir uzun yol otobüsünün camına düşerek başımı
bir kaçak gibi...

bir baş nasıl ayrılır gövdesinden?

bir rüzgar,
ikliminden?

bir ırmak,
sesinden?

bir şair,
bir şiir ülkesinden?

(her ipi denedim infazıma!)

o kuşlar yine çarpacak o mavinin alnına
o çocuk sekerek yine okul yoluna
kapımı kimse çalmayacak belki
artık uçurdum yüreğimin ıssızlığından ıslak güvercinimi
ömrüm kopacak bir infaz ipi...

belimde bir silah var bu gece dağıtacağım beynimi
bu gece
yine gece
dağıtacağım geceyi birdenbire
damıtacağım yaşamdan rengimi
şu başına buyruk takvimleri, kinleri, kirleri

belimde bir silah var dağıtacağım beynimi
ömrüm koparca bir infaz ipi...

sonra ışıklar ve ıssızlıklar içinde, yeniden
yürüsem de uğultulu bir gençlikle
ömrüm kuşatılır ihtilallerle

her bıçak tenimi
her namlu beynimi sınar

tutuklarken yangınlar acemi dilimi de
bir anı... bir dize kalır belki geride
kirli yaşansa da günler belki evrilir maviye

(ve güzel bir imge
dolanır dünyanın eksenini yine...)

hayat, hep böyle düşünmek, düşmek;
''düşmek'' dedim de
düştüğüm çok oldu biliyor musun?
ve düşürüp bir şeyleri düşündüğüm çok oldu...

ağlar gibi olup
da ağlamadığım;
ağlayamaz gibi durup
da ağladığım, çağladığım çook!

yurtsuzdum, bunu yazdı bültenler de
yurtsuzdum da yeni bir yurt kurdum kalbime
sana bile vize koydum, kimlik sordum feride

(ben feodal bir yaraydım belki de...)

oysa ki iki tufandık seninle
lavlardan ayrı düşmüş iki yanardağ
savrulduk usulca günlerin dargın göğsüne

hani yüzün kar çiçekleri gibi açardı
yüzün sığmazdı öpüşlerime ve hep bir kuytu ararken özlem tüten yüzünde
hiçbir aşkı mevsimsiz yaşamadım
da kaç mevsim aşksız feride...

oysa ki tufandık seninle
yatağını arayan iki ırmak belki de
çoktandır dalgınlığımı düşünüyorum göğsüne
yorgunluğumu ,solgunluğumu bu dar evlere

ve akşamüstleri taşıtların amansızca zırladığı bu kentte
geceler karanlık ,çiçekler uzak ,aşklar dağınık
beni anlamıyorsun!

ve biz seninle soğuklar kadar yoksul
çünkü bir ekmeğin öyküsü ilişmiş kimliğime......
sonra geceler boyu izimi sürdü kan düşmanlarım
ansızın sesimi koyacak yer bulamadım

bir sesim vardı
bas bariton
onu dağlara emanet ettim
duruyor
orada
çapraz asıllı silahların gizli esmerliğinde....

artık gözümü kırpmadan vurabilirim kendimi de;
vurabilirim kendimi bir usturanın katil çeliğiyle
ya da o silik duvar yazıları önünde bir paslı tüfekle!
24.00 sonrası... kanlı karanlık çekilirken rengine
bir namlunun ansızın dağıtacağı beynimi
bırakabilirim bulvarda aç gezinen itlere
ardımdan kan
kan koksun gece!

(bilirim cesedimin üstünde bir dal kırılır ,bir yaprak hışırdar yine;orada 'kime ne'sin
sen;alıp gidesin kendini kendinle....)

ölürsem heceler kalır dişlerimde
ay biter
ise bende biter, ay üşür
ise ölmüşlüğüm kadar üşürüm ben de

kalınca ömrüm ölüme
yalnız!

(zaten yalnızdım...)

(SONRA BENİ İŞGÜZAR TÜRK BEKÇİLERİNE EMANET EDİNİZ...)

yalnızdık dağlara karşı
ya kentlere?
kentler ki tükürsek içinde boğulacaktık
sulara karşı yalnızım

gecenin desenine ay dokununca
yalnızdık
yük ve türkü taşıyan o ipek yollarına bir de...
işte şimdi ay kanar
yoksa başka ne kanar?
ve uzakta, bozkırlarda atlar... atlar... atlar...
atlara yalnızdık!

yalnızdık karanlığa feride...

(şimdi vuruldu bu sevdada bu fısıltıya
çiğnenmiş bir bahçedir artık ömrümüz!)

denizleri özlerdi feride
elleriyle atlasları örterdi
deniz yellerini atlasların

kaldırımlarda 'fosforlu cevriye'ler biterdi, sonra yazlık sinemalarda evde kalmış
kızların çiklet çiğnemeleri; mahallelerin bıyıkları tütün kokan emeklilerin ve renkli
giysileriyle külhan gençleri...

bir de sen... sen feride olsan da !

(herkesin bir feridesi vardır ben bilmez miyim herkesin bir ayakkabısı gibi bir de
şarkısı herkesin bir kimsesi vardır ben bilmez miyim birde kimsesizliği...)

yanmaktan değil, yakmaktan 'müebbedenmen' ömrümde
iri dağlar, güzel kadınlar sevdim yinede
ve bir tutam hırçın gençlikle
yürüdüm takvimlerin amansız büyüsüne
yüreğim hep uçurumlar denginde

(ve hangi renkte olsak ta
kalarak bizi sarıp sarmalayan günlerin asıl rengine
rengarengine...)

benim ömrüm hep beyaza kandı ey 'şarkısı beyaz'
ama hangi beyazı tutsam gri oluyor
sonra boğuluyor
kararıyordu...

hiçbir beyaz
bembeyaz;
hiçbir yaz,
yaz
kalmıyordu!

(bütün griler eskiden beyazdı feride...)

tüketmeden bir sevda ezgilerini bir ünlem olmak varken;
üç mevsim ilk yaza açılırken yeşile dolmak, yerküreyi
uçurumlarda bile sarmaşık gibi sarmak, tek telden her
tele bir akortonmak, dorukların dağlarına tutunup kalmak, meydanlarında, halaylarda
diz kırıp gülmek
varken;
sen sar ve sor bırakıp gitmek varken...

çünkü yalnız sana gelmiştim, dağılmıştım, sevmiştim;
kabaran belam, en umulmaz sularda vurgun yenilmiştim...

(artık sen... sen feride olsan da
bana böyle delice göz kırpan yeryüzüne kansan da
kansan da mahvolmuşum kız, mahvolmuşum!)

her yağmur bir gök bulur, elbet kendine;her yeşil bir dal, her su bir damla, her ateş
bir kül, her takvim bir yıl bulur elbet kendine!her yangın bir duman, her öğrenci bir
okul, her artı bir eksi, her yol bir taşıt, her soru bir yanıt;

her aragon bir fransa
her fransa bir elsa...

her Karacaoğlan bir zülüf bulur (yeter ki bakmayı bilin, her yarin bir zülfü vardır);
her ressam bir tuval, her kış bir ayaz, her kitap bir okur, her şarap bir adam bulur
kendine; yeter ki şarap, şarap olsun, içen çıkar...

her deniz bir martı, her ömür bir tufan, her rüya bir uyku, her nota bir şarkı, her
mezar bir ölüm, her ağaç bir kök, her dağ bir duman, her güneş doğacak bir
kuytuluk bulur ya kendine,
bulur ya;

ben
senden
başka
sen
bulamam
b u l a m a m!

paramparça kıldım şiirimi
bu kadar b(ölüm) yeter mi?
s
o
n
r
a

a
ş
k:
sonra!
ve ben gittim yüreğimde kan gülleri
siz de o aşkın teninde dinamit sayın beni!


Yılmaz Odabaşı